Eyüpsultanlı Meşhurlar
Hüsrev Paşa
Hüsrev Mehmed Paşa aslen Abazadır. Koca Hüsrev Paşa diye meşhurdur. Çavuşbaşı Said Efendi’nin kölesi olup Enderunı Hümayun’dan yetişti. Buradan ayrıldıktan sonra Küçük Hüseyin Paşa’nın kaptanıderyalığı sırasında onun mühürdarı ve sonra kethüdası oldu. Kethüdalığı sırasında Mısır hadiseleri kendisinin birdenbire meşhur olmasına imkân verdi. 1801 Martında Kaptanıderya Küçük Hüseyin Paşa, idaresindeki donanma ile Mısır’ı Fransızlardan kurtarmak üzere, girişilen harekata katıldığı zaman, evvela karaya çıkardığı 6 bin kişilik kuvvetin başına Kethüdası Hüsrev Ağa’yı tayin etti. Hüsrev Ağa, bir miktar İngiliz askeri ile birlikte, Reşid şehrini zapta muvaffak oldu. Bu mühim başarı ile Osmanlı İngiliz kuvvetlerinin Mısır’ın içerisine doğru ilerleyebilmesi için, yollar açılmış ve Fransız kuvvetleri esir alınmıştı. Hüsrev Ağa’nın bu başarısı İstanbul’da takdir olunarak, kendisine vezirlik rütbesi verildi.
Hüsrev Paşa’yı Enderunı Hümayun’a yerleştiren ve onu himaye eden Said M. Efendi 6 Zilhicce 1197’de (1 Kasım 1783) vefat etti. Kabri Eyüpsultan’da Tokmaktepe Mezarlığı’nda idi. 1215’de (1801) rütbesi miri miranlığa terfi ettirilerek Afyonkarahisar mutasarrıfı ve sonra Mısırİskenderiye muhafızı ve 1216 Muharreminde (Mayıs 1801) vezaretle İzmit valisi ve o sene Cemaziyelevvelde (Eylül 1801) Mısır valisi, 1218 Muharreminde (Nisan 1803) Diyarbakır valisi olup kısa bir zamanda azlolundu. Mısır valisi olduğunda savaş dolayısıyla Rumeli’den Mısır’a gelen ve çoğu Arnavut olan başıbozuk askerler 1802 Mayısında Mısır defterdarı Recai Efendi’nin maaşları ödemesi gecikince isyan ettiler. Hüsrev Paşa Nizamı Cedid askerine güvenerek asileri topa tuttu. Fakat ertesi gün asilerin üzerine gönderdiği kuvvetler yenildi. Hüsrev Paşa, Kahire’de Elfî Mehmed Bey’in konağında oturmakta iken konağının asi askerlerce yakılması üzerine aile efradı ile beraber Cidde’ye çekildi.
1219’da (1804) Selanik, 1221’de (1806) Bosna, 1223’de (1808) İbrail ilhakıyla ikinci defa Selânik valisi oldu. Ve Şabanında (Eylül) azl ve Afyon ve Bolu valisi olup 1224 Muharreminde (Şubat 1809) Silistre eyaleti ilâvesiyle Afyon ve İzmit valisi ve 1226 Zilhiccesinde (Aralık 1811) kaptanıderya oldu. Hüsrev Paşa bu görevde 6 seneden fazla bulundu.
23 Rebiyülahir 1233’de (2 Mart 1818) meşhur Halet Efendi’nin tesiriyle azledilerek Trabzon eyaletine tayin edildi. Daha sonra Erzurum valiliğine atandı. Burada Kürt kabilelerinin sebep olduğu hudut kargaşalıklarının Osmanlı Devleti’nin ilişkilerini bozacak mahiyet alması üzerine Hüsrev Paşa’ya Ekim 1820’de Şark seraskerliği tevcih olundu. Fakat bu işte de başarılı olamadı.
Bu sırada büyük Mora İsyanı patlak verdi. Kaptanıderya olan paşa, isyanı Ege adalarına yaymaya çalışan Rum asilerle denizde başedemiyordu. Hüsrev Paşa cesurluğu ve deniz işlerindeki bilgisi gözönüne alınarak 24 Rebiyülevvel 1238’de (9 Aralık 1822) ikinci defa kaptanıderyalığa atandı.
Hüsrev Paşa kudret ve nüfuzunun en parlak noktasına vardığı anda, 9 Ocak 1837 tarihinde birdenbire askerlikten azledildi. Bu değişikliği onun nimeti ile yetişmiş, iki yeni damad Halil Rıfat Paşa ile Said Paşa hazırlamıştır. Halil Rıfat Paşa, Hüsrev Paşa’ya halef olarak seraskerliğe, hassa ve mansure müşirlikleri de birleştirilerek Anadolu seraskerliği unvanı ile Damadı Şehriyarî Said Paşa’ya tevcih olundu.
İhtiyar Hüsrev Paşa sürgündeki sahilsarayında Mansure hazinesinden bağlanan 60 bin kuruş emekli maaşı ile oturmakta iken 23 Mart 1838 tarihinde Meclisi Vâlâ reisliğine getirildi.
Fakat devlet, Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa’nın kazandığı zaferler üzerine müthiş bir buhran içine düştü. Bu arada Sultan II. Mahmud Haziran 1839’da vefat etti. Hüsrev Paşa, cenaze kaldırılırken yağmur yağdığı için Divanyolu’nda II. Mahmud türbesi karşısındaki Köprülü Kütüphanesi’ne sığınan Sadrazam Rauf Paşa’dan mührü alıp, sadrazamlığı kendisine tevcih ettirdi. Hüsrev Paşa’nın sadarete geçmesi üzerine onun düşmanı Firarî Ahmed Paşa Osmanlı donanması ile beraber Mısır’da Mehmed Ali Paşa’ya iltica etti ve devleti donanmasız bıraktı.
Hüsrev Paşa’nın sadrazamlığı döneminde Mustafa Reşid Paşa, Sultan Abdülmecid’i ikna ederek Gülhane’de meşhur hattı hümayunu okuyarak Tanzimat devrini açtı. Ve Hüsrev Paşa’nın adamı olan Halil Rıfat Paşa’yı birdenbire seraskerlikten azlettirerek ona büyük bir darbe vurdu. Bir ay sonra Paşa ihtiyarlığı öne sürülerek 8 Haziran 1840’da sadaretten azledilerek yerine rakibi Rauf Paşa üçüncü defa sadrazam oldu.
Hüsrev Paşa azilden sonra, şimdi Sakıp Sabancı’nın yalısı olarak bilinen yalının yerindeki sahilsarayında ikamete zorlandı, etraf ile ilişkisi kesildi. Bu arada vezirlik rütbesi geri alındı ve iki yıl müddetle gözetim altında olarak 1840 Temmuzunda Tekirdağ’a sürüldü ve kendisine bağlanan 60 bin kuruş maaşı da kesildi. Fakat padişah, bir sene sonra onun ihtiyarlığını gözönüne alarak 1841 Kasımında İstanbul’a dönmesine izin verdi ve onu Meclisi Hassi Vükelâ’ya memur eyledi. Birkaç gün sonra da 29 Ocak 1846’da serasker oldu. Hüsrev Paşa seraskerliği, Üsküdar Selimiye’den tekrar eski yerine Beyazıt’ta Eski Saray’a naklettirdi ve hassa müşirliği seraskerlik ile birleştirdi. Onun bu sırada yaptığı en hayırlı iş, Taksim’deki Harbiye Mektebi’ni açmak oldu.
Nihayet 3 Mart 1855‘de yaşı 90’ı geçtiği halde Emirgan’daki sahil sarayında vefat etti. Eyüp Sultan’da, Bostan İskelesi’nde, kütüphanesi karşısında yaptırmış olduğu türbeye gömüldü.